16 Eylül 2012 Pazar

Koltuktaki Adamın Hikayesi

Kumandayı eline alıp kanalları karıştırmaya başladı. Sabah her zamanki gibi iş arkadaşlarına gğlğmseyerek masasına geçmiş, öğleye kadar çalışmış, öğle yemeğini birkaç arkadaşıyla birlikte yemiş, akşam mesai bitimine kadar çalışmış ve akşam evine gitmişti.

Takım elbisesini çıkarmanın verdiği özgürlüğü eşofmanlarını giyerek kutlamıştı. Üzerinde sadece atletiyle TV'nin karşısına geçerek akşam haberlerini izlemeye başladı. Hergün aynı saatte yemekten sonra yapabileceği tek şeyi yapıyordu. Karısı sofrayı toplarken kendini koltuğa atıp bütün günün zihin  yorgunluğunu bazen M. Ali Birand, bazen Cüneyt Özdemir ve çoğu zaman kanallar arasında anlamsızca dolaşarak atmaya çalışırdı.

"Türkiye bugün şehidine ağlıyor" diyordu haber spikeri. Bütün gün bu haber konuşuluyordu. Sabah işe geldiğinde iş arkadaşlarından duymuş, daha sonra bilgisayarını açıp haber sitelerine girdiğinde SON DAKİKA olarak sunulan bu acı haberi üzülerek okumuştu. Haberi okur okumaz "paylaş" 'a tıklayarak içinde bulunduğu sosyal ağlarda paylaşmış ve yarım saat içinde profil fotoğrafını siyah kurdela olarak değiştirmişti.

Öğle yemeğinde arkadaşlarıyla bu konuyu konuşmuşlardı. Teröre lanet okudu bir arkadaşı, bayan arkadaşı da "yeter artık her gün şehit haberi alıyoruz, çivisi çıktı memleketin" dedi. Ona hak verdi. İçinde bir şeyler yapma güdüsü vardı. buna bir son verilmeliydi. Askerlik günlerini düşündü. Çok değil, 5 sene önce yapmıştı askerliğini Kayseri'de. 6 ay kısa dönem yaptığı askerliğin sonunda evlenmişti. Kayseri'nin soğuk kış gecelerinde üşürken doğuda teröristlerle burun buruna olmadığı için şükretmişti. Şimdi şehit olan askerler için üzülüyordu, onların yerinde olmak istiyordu. Evet, kesinlikle bir şeyler yapılmalıydı. Hükümet bir şey yapmayacaksa siviller bir şeyler yapmalıydı.

Kanalları değiştirdikçe haberler daha da sıradanlaşıyordu sanki. "Şehit,...şehit ailesi..acılı baba...yürek burkan hikayesi...teröristler..." Her haberde içindeki öfke biraz daha büyüyordu. "Bir şeyler yapmalıyız...Daha kaç asker, kaç sivil daha ölecek ki" diye geçirdi içinden. "Bu savaş nereye kadar devam edecek?"  Ölen askerlerin cenazelerinden görüntüler daha da öfkelendirdi. toplanıp bu terör lanetini yok etseleler? Çok mu zordu?

Kanalın birinden geçerken ekranın altında dev yazıyla "SON DAKİKA" şeridi akmaya başladı.  Kumanda elinde ekrana dikkat kesildi.
"...çatışmada 25 terörist öldürüldü..."
Haber spikeri son dakika haberini  heyecanla anlatırken "işte bu!" dedi elindeki kumandayı koltuğa vurarak. "aslanlarım benim!" dedi kendi kendine. Mutfakta işlerini bitirmiş eşi elini kurulayarak odaya girdi "Ne oldu, kendi kendine konuşuyorsun?"

"Çatışmada 25 şerefsizi öldürmüşler."

Bir kaç dakika önce içinde biriken öfke, bir şeyler yapma, buna bir son verme duygusu yerini sevince bırakmıştı. Rövanşın getirdiği sahte bir zafer duygusu. Kumandayı tekrar eline aldı, koltukta arkasına yaslandı.

Her şey bitmişti, kötüler ölmüş, iyiler kazanmıştı.

Beyrut, 2012

***

Haberler: https://www.google.com.tr/search?q=%C5%9Fehit&sugexp=chrome,mod=4&sourceid=chrome&ie=UTF-8