12 Eylül 2012 Çarşamba

Bülent'in Hikayesi

Önünde ki dosyaları zımbalayıp masasının çekmecesine koydu.

İstanbul, dışardan bakıldığında içindeki fırtınaları çok iyi gizleyen bir kadındır aslında. Belki bu yüzden hep uzaktan seyretmek gerekir. Sakin tepelerinden birine çıkıp, bir bardak çay eşliğinde şehri, ışıkları, hayatları izlemek gerekir.
Yanından gelip geçen iş arkadaşlarını, insanları, etraftan gelen araç seslerini duyduğunda bir bardak çayla o tepelerden birinde İstanbul'u izlemeyi istedi bir an. Çamlıca belki ya da Fethipaşa Korusu.. Önemi yoktu aslında, Sevinç'i de alıp bir bardak çay eşliğinde yaşadığı şehri uzaktan, sessizce izlemeyi istedi...

"Dilekçe verecektim ne tarafa gitmem gerek?"

Çay hayalinden hemen sıyrıldı, soru soran kadını xray cihazından geçmesi için yönlendirdi.Cihazdan sorunsuz geçen kadına hangi yöne gitmesi gerektiğini anlattı.Kadın teşekkür edip Bülent'in gösterdiği yöne yürüdü.

Karakolda zamanın nasıl geçtiğini anlaşılmaz. Ziyaretçisi boldur, 24 saat her çeşit insan her çeşit sebepten o kapıdan girer çıkar... Bazen gün yetmiyormuş gibi gelir, bazen kalbini acıtan hikayeleri görür ve çoğu zaman hayatın adaletsizliğiyle boğuşur insan. Karakol girişlerinde duran üzerinde KIYAFETİNİ DÜZELT yazan boy aynalarının orada varolmasının bir sebebi de orada yaşanan çoğu zaman "insanlık dışı" olarak tabir ettiğimiz onca olaya rağmen her sabah işe gelip o aynaya bakıp hala "İNSAN" olduğunu hatırlatmasıdır aslında.

İki polis arkadaşı selam verip içeri geçtiler.

Saat 11'e geliyordu. İçini pazar gününün heyecanı doldurdu birden. Tüm eş dost, akraba herkes bir araya gelecekti o ve Sevinç için. Bir yandan masrafları düşünüyordu. Allah ev kuranın yolunu açar. Beş gün sonra nikah memuruna evet diyecek ve yepyeni bir hayata başlayacaktı. Asayiş Şube'ye tayini olduğunda herşey daha iyi olur diye düşündü. Amirleri bu tayinin olacağının sinyallerini vermişti. Yeni bir hayat, işinde bir adım daha yükselmek... Hayırlısıyla bir evlat sahibi de oldu mu, insan daha ne ister ki hayattan?

"Karakoldan haber verdiler, bir evrak alıp çıkacağım" dedi bir ses.

Yanına yaklaşan adamı süzdü, gergindi elinde küçük bir çantası vardı. Adam kapının önünde duran xray cihazına yürüdü.

Saniyeler önemlidir. Saniyeler hikayeler yaratır. Saniyelerde  bir ömür boyu mutlu olmayı planladığınız evlilik için bir anlaşma imzalayabilirsiniz mesela... Nikah memuruna "evet" diyebilirsiniz.

Saniyeler... Gözüne takılan minicik bir ayrıntı yepyeni bir hikayeye sebep olacaktı.Bombayı adamın elinde gördüğü an saniyeler içinde silahına doğruldu. Kılıfından çekip çıkarırken kendisini gören  adamın attığı bomba xray cihazına doğru gidiyordu. İki el ateş etti, her bir mermi havada süzülürken Nişanlısı Sevinç, Pazar günü giyeceği gelinliğin içinde ne kadar güzel görüneceğini düşünüyordu. Annesi evde kalacak misafirleri nerede yatıracağını planlıyordu. En yakın arkadaşı Bülent'i karşısına alıp düğününde nasıl oynayacağını hayal ediyordu.

İki mermi hedefine varmadan önce xray cihazında el bombasının patlamasına saniyeler kala adam kendi üzerindeki bombayı patlattığını gördü Bülent.

Sonrası karanlık.

***

Canı pahasına karakolu kurtardı

"İstanbul Sultangazi'deki 75. Yıl Polis Merkezi, canlı bombanın hedefi oldu. DHKP-C terör örgütü üyesi saldırgan, nöbetçi polis memuru Bülent Özkan'ın dikkati sayesinde binaya giremeden üzerindeki düzeneği patlattı. Özkan, şehit olurken karakolu kurtardı. Patlamada 4'ü polis 7 kişi de yaralandı"

 

http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/09/11/polis.merkezine.canli.bomba.saldirisi/676315.0/ 

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=12.09.2012&i=408555&k=l2


***

Bazen bir haber manşetten daha fazlasıdır...

Beyrut Eylül, 2012